Gezerken kendimi mutlu hissediyorum… Bilmediğim sokaklarda, tanımadığım insanların arasında, anlamadığım bir dilin konuşulduğu şehirlerde elimde haritam, boynumda fotoğraf makinem, sırtımda çantam… İşte o an benden keyiflisi yok…


Yavaş yavaş keşfetmeye başlıyorum gezegeni… Gezdikçe yazıyorum, birkaç yol çizmiş olmayı umut ediyorum merak edenlere…


Keyifle okuyunJ

28 Temmuz 2012 Cumartesi

EDINBURGH... "nam-ı diğer EDINBRA"

"Otantik" bir tatil durağı arıyorsanız, Avrupa'dan sıkıldım ama çok uzağa da gidemem diyorsanız, bir de viski hayranıysanız gidebileceğiniz en güzel yer Edinburgh... Anlatamadığım bir havası var bu şehrin, inanılmaz bir tarihi, sizi hayretlere düşüren hikayeleri, turist olarak dolu dolu gezebileceğiniz bir sürü farklı noktası var... Anlatmayı deneyeceğim ancak gidin, görün, mutlaka kendiniz yaşayın Edinbra'yı!

Uçaktan inince ilk yapmanız gereken bir Edinburgh Pass almak oluyor çünkü hem ulaşım hem de şehirdeki bir çok ziyaret edilesi yer için avantaj sağlıyor. 1-2-3 günlük versiyonları var, fiyat önce size pahalı gelse de emin olun fazlasıyla karşılığını veriyor (detaylar için http://www.edinburgh.org/pass/ sayfasına bakabilirsiniz). Havaalanından şehre "Airlink" adı verilen otobüsler var ve her 10 dakikada bir kalkıyor. Oldukça rahat bir şekilde şehre gidiyorsunuz ve tam şehir merkezinde "Waverley Bridge"de iniyorsunuz. Ve ilk şok geliyor! Haritadan her zamanki gibi adresi takip ederek otelinize varmaya çalıyorsunuz ancak haritada üzerinden geçmeniz gereken köprüyü tepenizde görüyorsunuz! Yanlış mı okuduk haritayı diyorsunuz ama bir hata yok :) Edinburgh'un coğrafi yapısı gereği, eski şehir olarak adlandırılan, Edinburgh Kalesinden başlayıp uzanan High Street, aslında adından da anlaşılacağı gibi yüksek bir tepenin üstünden geçiyor. Yani siz High Street'e ulaşmak için yokuş çıkmak durumundasınız, eğer paralelindeki caddelerde yürüyorsanız, ana caddenin altında kalmış oluyorsunuz :) Bir binanın giriş katı alt caddeye, 4. katı ana caddeye açılıyor! Kısacası garip dar sokaklardan veya merdivenlerden çıkıp ana caddeye ulaşabilirsiniz...


Şehir Avrupa'da sıkça rastladığımız "Eski & Yeni Şehir" ayrımına sahip. Eski şehrin en işlek caddesi "High Street", üzerinde bir çok hediyelik eşya dükkanı ve restoran bulunuyor. Caddenin bir ucu "Edinburgh Kalesi"ne açılıyor. Bizim de ilk durağımız burası olsun...


Edinburgh Kalesi, aslında büyük bir kayanın üstüne inşa edilmiş, şehrin en yüksek tepelerinden birinde. Girişte bir ücret ödüyorsunuz, dilerseniz biraz daha fazlasını ödeyip bir rehber eşliğinde gezebilirsiniz. Yüksek konumda olduğu için güzel bir şehir manzarası var. Bizim gittiğimiz dönemde değildi ancak şehrin en büyük festivalleri ve de meşhur "Edinburgh Military Tattoo" burada yapılıyor. Tam bir görsel şölen, vaktiniz olursa mutlaka katılın!


Kaleden çıktığınızda sağ tarafta "Scotch Whisky Experience", sol tarafta ise "Camera Obscura, World of Illusions" var. İlginizi çekiyorsa buraları ziyaret edebilirsiniz. İlki size viski tarihini animasyonlarla anlatan ve ücretsiz tadım aktivitesi olan, alışveriş imkanı da tanıyan bir yer, Camera Obscura ise çeşitli illüzyon gösterilerinin olduğu, bir saat kadar keyifli vakit geçirebileceğiniz bir yer. İkisinin de girişi ücretli...




Edinburgh'un çok değişik hikayeleri olduğundan bahsetmiştim. Çok eski yıllarda cadıları ile ünlü olan bu şehirde, köprülerin ve bir çok binanın altında mahzenler bulunuyor. Şehirde sizi bu mahzenlerde dolaştıran bir çok korku turu var. Gizemli olayları severim diyorsanız, bu turlardan birine katılabilirsiniz. Bir de şehrin genel hikayesini ve "High Street"in geçmişini anlatan turlar var. Bunlara katılmak faydalı olabilir, cadde üzerinde hiç bilmediğiniz noktalarda inanılmaz hikayeler yatıyor, ilginizi çekebilir... Turlar cadde boyunca duvarlarda ve ilan panolarında duyuruluyor ve zaten başlama ve bitiş noktaları da hep cadde üzerinde. Bu yüzden önceden bilet almanıza gerek yok, orada parasını ödeyip katılabilirsiniz.


"High Street" i dolaştıktan sonra biraz merkezden uzaklaşıyoruz, spor ayakkabı, yedek tshirt ve bol su alarak "Arthur's Seat"e çıkıyoruz. Burası "Holyrood Park" içinde bulunan, yine şehrin en yüksek tepelerinden biri ancak çok enteresan bir yapısı var, tepenin üstü dümdüz! Genelde sivri uçlu olmasına alıştığımız tepelerden biraz farklı :) Aslında şehir içinden otobüsler de kalkıyor ancak en keyiflisi tepeye yürüyerek çıkmak. Şimdiden söylemeliyim biraz yorucu oluyor, yaklaşık 45 dakika yokuşta yürüyorsunuz ancak manzarası inanılmaz!


Arthur's Seat'in hemen eteğinde "Palace of Holyrood House" ziyaret edilebilir. Kraliyet Ailesine ait olan bu şatoda Kraliçe Elizabeth her yıl yaz başında bir haftasını geçirirmiş... 


Hemen yakınında bulunan "Dynamic Earth", özellikle çocuklar için ilgi çekici bir yapı. Uzay, yeryüzü ve canlılar hakkında animasyonlar ile birlikte bir çok bilgi edinebiliyorsunuz. Büyükler için çok heyecan verici olmayabilir ancak vaktiniz varsa Pass ile giriş yapabilirsiniz...


Yürümeye devam ediyoruz, hala yorulmadık :) Haritadan yolu takip ederek "Calton Hill"e çıkıyoruz. Burası "National Monumet", "Nelson's Monument" ve "City Observatory"nin yan yana bulunduğu bir tepe. National Monument yapımı yetersiz yatırımlar nedeniyle hiç tamamlanamayan, Yunan tarzı bir yapı. Mutlaka ziyaret etmeniz gereken "Nelson's Monument" ise teleskoba benzetilmeye çalışılan, gemiler için zaman göstergesi olması için inşa edilmiş (saat tam bir de tepesinde yükselen bir top tekrar düşüyor), ancak en tepesine çıktığınızda inanılmaz bir şehir manzarası ile karşılaştığınız, oldukça dar merdivenlere sahip bir yapı. Girişi çok uygun, mutlaka en tepeye kadar çıkıp bir resim çekmelisiniz!




Artık yorulduk :) Zaten akşam oldu, biraz eğlenceli yerler bulalım diyoruz ve "Grassmarket"ı keşfediyoruz. Burası yine yüzyıllar önce özellikle cadıların yakılması ile tanınan meşhur bir meydan. Ancak meydan çok renkli ve keyifli, yemek yemek ve akşam müzik dinlemek için harika bir yer. Bunun dışında akşam yemeğini "High Street" üzerinde, herkese hitap edebilecek farklı tarzlardaki restoranlarda da yiyebilirsiniz.




Biraz da yeni şehri gezelim diyoruz ve eski ile yeni şehri birbirinden ayıran yemyeşil, huzur dolu "West Princes Street Gardens"a gidiyoruz. Kahvaltınızı alıp, çimlere uzanıp güne güzel bir başlangıç yapabilir, veya gün içinde çok yorulduğunuzda dinlenmek için de gelebilirsiniz. Burada aynı zamanda "National Gallery of Scotlond" bulunuyor, müze sevenler mutlaka ziyaret etmeli...



Yeni şehre geliyorsunuz ve buranın hiç de yeni olmadığını görüyorsunuz :) Harika bir mimari ile inşa edilmiş, oldukça geniş caddelere ve simetrik bir yapılanmaya sahip, yine bir çok cafe ve restoranın bulunduğu bir yer. En yoğun caddesi "Princes Street", burada ünlü markaların mağazalarını bulabilirsiniz. Merak eden ve sevenler için bir not düşmek istiyorum; (beyler için) Hard Rock ve (bayanlar için) Primark da burada :)



Edinburgh'da burada yazamadığım daha bir çok şato, kilise, tarihi yapıt, bahçe, vs var... Ama yapmadan dönmeyin diyeceğim tek bir şey kaldı, o da bir "Highland" turuna katılmak!  İnternetten araştırdığınızda bir çok "Highland" turu göreceksiniz. Size en uygun rut ve fiyata sahip olan birine, en az günübirlik olacak şekilde katılın! Highland, İskoçya'nın Kuzey bölgelerine verilen bir ad. Burada farklı şehirler, inanılmaz doğa manzaraları, nehirler, ormanlar ve ünlü whisky district'ler var. Bir gün öncesinden, ana caddede yer alan tur şirketlerinden biri ile anlaşıyoruz ve ertesi gün erken saatte kalkacak otobüste yerimizi alıyoruz. Dediğim gibi, farklı konseptlerde farklı turlar var, kimi sadece uzak şatolara yönelik, kimi nehir ve orman turları, kimi viski turları, kimi karma turlar. Otobüs bizi alıyor ve gün boyunca harika yerler geziyoruz... Stirling Şatosuna gidiyoruz, William Wallace için inşa edilen Wallace Monument'ı görüyoruz, İskoçya'nın meşhur ineği "Hamish" ile tanışıyoruz, bir whisky district'e girip viskinin nasıl yapıldığını öğreniyoruz, dönüşte orman yürüyüşü yapıyoruz, bir çok güzel fotoğraf ile ayrılıyoruz... Farklı ve keyifli bir gün geçirmek için mutlaka yapmanız gereken şeylerden biri Highland turlarına katılmak...



Gezdik, gördük, ama bir kaç notum daha var:)

Edinburgh'dan Kısa Notlar:

  • Edinburgh tam olarak gençlerin ve festivallerin şehri! Üniversite dolayısıyla nüfusun çoğunun genç olduğu söyleniyor, özellikle Avrupadaki en eğlenceli festivaller burada gerçekleşiyor. Yıl boyunca bir çok festival var, mutlaka birine katılın!
  • Her menüde gördüğünüz meşhur appetiser "Haggis"i mutlaka deneyin! Kıymalı, havuçlu, patatesli ve soslu güzel bir şey :)
  • Harry Potter'ın yazıldığı cafe olan "Elephant House"da bir kahve için,
  • Ana dil ingilizce olduğu için iletişim rahat, ancak anlamakta biraz zorlanabilirsiniz :)
  • Alacağınız en güzel hediye, ünlü iskoç desenli, ekoseli bir atkı!


Şimdi yazınca yine orada olmak geldi içimden... Kendi hikayesi olan bir şehir Edinburgh; sizi şaşırtan, kimi zaman korkutan, sonra rahatlatan, eğlendiren, biraz yoran, ama gittiğinize kesinlikle değecek, siyahlaşmış taş binalarını hiç unutmayacağınız bir gezi durağı... 


FAREWELL - EDINBRA

28.07.2012