Gelelim Paris gezi notlarımıza…
Her zamanki gibi yazıma ulaşım ile başlıyorum. Orly havalimanını kullanan bir
kişi olarak ulaşımın şehir merkezine çok rahat olduğunu söyleyebilirim.
Havaalanının içinde “Orlyval” gişelerine gidiyorsunuz, gereksiz pahalı olan bir
bilet alıyorsunuz ve sizi “Antony” durağına ulaştıracak olan metroya
biniyorsunuz. “Antony” durağından sonra şehrin ana tren hatlarından biri olan
“RER B”ye biniyorsunuz ve şehirde otelinize en yakın durakta iniyorsunuz.
Paris’te diğer bir çok Avrupa şehrinde olduğu gibi iyi bir metro & tren ağı
var. Her yere rahatça ulaşabilirsiniz. Tren hatları RER A,B,C,D,E, metro
hatları ise 1,2,3,… gibi ifade ediliyor. Bazen aynı yerden iki farklı metro
veya tren geçebiliyor, bu yüzden beklerken tabelalara iyi bakın, sizinkinden
öncekine binmeyin :) “Chatelet” durağı neredeyse bütün metro ve tren hatlarının ortak bağlantı
durağı, dolayısıyla bu durağın bulunduğu civar çok hareketli, etrafta cafe,
bar, alışveriş mekanları, vs bulabilirsiniz.
Paris “La Seine” nehri ile tam
olarak ikiye ayrılmış bir şehir. Entresan bir şekilde gezilecek yerler de iki
tarafa eşit dağılmış. O yüzden siz de benim gibi bir gün nehrin bir tarafını, diğer gün diğer yakayı
gezebilirsiniz. Önce nehrin güney yakasından başlayalım…
Chatelet durağından yüzümüzü
nehre dönüp ilerliyoruz. Karşımıza iki adacık çıkıyor; bunlardan biri St.
Michel –ki “Palais De Justice” ve gotik mimarinin ilk örneklerinden “Notre
Dame” bu adacıkta yer alıyor. Notre Dame Katedralini gezmek için biraz vakit
ayırıyoruz, eğer vaktimiz varsa uzun kuyrukta beklenip katedralin en tepesine
de çıkılabilir. Buradan nehre sırtınızı verip sola doğru yürürseniz bir botanik
bahçesi olan “Jardin Des Plantes”i gezebilirsiniz. Yine yakın mesafede bulunan
Quartier Latin bölgesinde ziyaret etmeniz gereken bir yapı “Pantheon”; Fransız entellektüellerinin
gömüldüğü bir anıt mezar var, oldukça görkemli bir yapı… Ayrıca aynı bölgede
mutlaka ziyaret etmeniz gereken “Palais Du Luxembourg” bulunuyor, bir saray ve
sarayın bahçesinden oluşan, mola vermek için keyifli bir durak…
Yolumuza devam ediyoruz ve
Paris’in en büyük sanat müzelerinden biri olan “Musee D’orsay”a varıyoruz.
Sanat müzesi sevenlerdenseniz mutlaka birkaç saatinizi buraya ayırın, ama
Paris’te bana Louvre yeter diyorsanız, Orsay’ın hemen yakınında bulunan ve
Paris ile özdeşleşmiş “Eiffel Tower” a koşun! Koşun diyorum çünkü sırada
önünüze ne kadar az insan girerse o kadar az beklersiniz :) Ya da hiç sıra beklemeyeceğiniz
bir yöntem biliyorum… Eiffel Tower toplam 3 kattan oluşuyor, her katta durup
fotoğraf çekebileceğiniz, 360 derece panaromik balkon var. Eğer kulenin altında
sizi ilk iki kata çıkaracak asansör kuyruğu beklerseniz, yılın hangi ayı olursa
olsun en az 2-3 saati gözden çıkarın! Ya da siz de benim gibi hiç asansör
kuyruğuna girmeden direk merdivenler gişesine gidin ve ilk iki katı merdivenle
çıkın! Kulağa biraz korkunç gelse de, tahmin ettiğiniz gibi uzun bir yol değil.
İlk kata durmadan tırmanırsanız 10dkda çıkıyorsunuz, zaten arada fotoğraf
çekmek için soluklanıyorsunuz. Sonra bir 10 dk daha, ve 2. kattasınız. Bundan
sonrası çok kolay çünkü 3. kata sadece asansör var ve burada asansör sırası çok
daha kısa ve hızlı ilerliyor. 3. katta manzara tabi ki harika, vazgeçmeyin ve
mutlaka çıkın. Bu yöntem ile yaklaşık 1 saatte tüm Eiffel katlarında
resimlerinizi de çekmiş bir şekilde turu tamamlayabilirsiniz, sırada
beklemektense bu yöntemi tavsiye ederim :)
Eiffel tam nehir kenarında,
dolayısıyla bir tarafı o meşhur çimlere bakıyor, diğer tarafı ise köprü ve
hemen arkasındaki başka bir müze olan “Musee de la Marine”e. Eiffel çimlerinin
bir esprisi, gece bir çok gencin buraya gelip şarap keyfi yapması… Yakın bir
marketten şarabınızı alıyorsunuz, çimlerde üstüne oturmak için bir de torba
kapıyorsunuz, sonra harika ışıklandırılmış Eiffel’e karşı keyif yapıyorsunuz.
Ne unuttuk? Tirbuşon :) merak etmeyin, etrafınızda sizin gibi bir sürü keyif insanı var, birinden
istersiniz :) Bu arada etrafta sürekli elinde şarap ile dolaşan ve size satmaya çalışanlar
oluyor, onlardan da temin edebilirsiniz. Bir de gece tam 23:00'te Eiffel’de 10
dklık bir ışık gösterisi oluyor, onu da izlemeyi unutmayın.
Gelelim nehrin diğer yakasına…
Burada önemli duraklardan biri “Champs-Elysees” caddesi, yani dükkan
kiralarının dünya üzerinde en pahalı olduğu cadde. Dünyaca ünlü markaların sıra
sıra dizildiği bu caddede ister yemek yiyebilir, ister bir şeyler içebilir,
isterseniz Paris’in en ünlü kabarelerinden “Lido” da bir gösteriye katılabilir
(biraz pahalı, gitmeden rezervasyon yaptırmalısınız), ya da dünyanın en
lezzetli macaronlarını yapan meşhur La Duree’de macaron yiyebilirsiniz.
Champs-Elysees caddesinin bir ucunda “Arc De Triomphe” (Zafer Takı) bulunuyor, Napolyon
tarafından inşa edilmiş ve 1. Dünya savaşında savaşan Fransız askerlerine
adanmış bir yapıt. Zafer Takı’nın en üst katına çıkabiliyorsunuz, bu yapıt aynı
zamanda 12 caddenin bağlantı noktasında bulunduğu için size çok harika bir
manzara sunuyor, tabi ki 12 caddenin en ünlüsü Champs-Elysees’yi de buradan
güzel fotoğraflayabiliyorsunuz.
Champs-Elysees caddesinin diğer
ucu “Place de la Concorde”, 1700lerde bir nevi Fransa’nın idam meydanı olan
büyük alana çıkıyor. Burada Luksor dikilitaşı ve Strasburg heykeli gibi
yapıtları görebilirsiniz. Meydandan devam edince büyükçe bir bahçeyle, “Jardin
Des Tuileries”, karşılaşıyorsunuz. Bu bahçe aynı zamanda eski kraliyet sarayı
olan “Louvre”un bahçesi gibi, çünkü hemen bitiminde (ya da diğer taraftan
gelirseniz Louvre’un önünde) yer alıyor. “Musee Du Louvre”, dünyanın en ünlü ve
büyük müzelerinden biri, bu nedenle Paris’e geldiğinizde mutlaka en az yarım
gününüzü bu inanılmaz müzeyi gezmeye ayırmalısınız. Müze giriş biletinizi
önceden almanız bilet sırasında beklememeniz ve boşuna zaman harcamamanız
anlamına geliyor. Müzede dünyaca ünlü sanat eserlerini (Hamurabi, Afrodit, Napolyon’un
kraliyet daireleri ve tabi ki Mona Lisa) görebilirsiniz. Mona Lisa’nın önündeki
kalabalıktan korkmayın! Biraz uğraşırsanız tablonun en önüne kadar ulaşabilir ve
resmini çekebilirsiniz…
Paris’te herkesin mutlaka
gidilmesini önerdiği ama benim umduğumu bulamadığım bir de “Montmartre Tepesi”
var. Buraya metro ya da tren ile ulaşabilirsiniz. Tepenin en tepesinde :) ünlü kilise “Sacre
Coeur” var, manzarası güzel, oldukça dik bir tepede. Sacra Coeur’e çıkarken
çanta ve kıymetli eşyalara dikkat! Etraf çok kalabalık ve tehdit edici unsurlar
olabilir! Eğer Montmartre’ı keşfetmek isterseniz, kilisenin hemen yanından 10
dakikada bir kalkan “Montmartre Treni”ne binebilirsiniz. Tren size yaklaşık 30
dakikalık bir tur attırıyor, size tepede bulunan önemli yerleri anlatan bir
rehber oluyor. Uğradığı noktalardan biri ünlü kabare “Moulin Rouge”, namı-ı
diğer Kırmızı Değirmen, benim için yine bir hayal kırıklığı, çünkü resimlerde
gördüğümüz o ışıklı kabare aslında iki binanın arasında kalmış, sönük bir
kabareymiş… Montmatre’da ziyaret edebileceğiniz bir yer de Ressamlar Tepesi,
ama burayı yeşillik bir tepe gibi hayal etmeyin! Sadece küçük bir meydan,
içinde bir çay bahçesi ve bahçenin etrafında karakalem, yağlıboya, vs resimlerinizi çizen ressamlar
var. Evet çizdikleri profil resimleri gerçekten başarılı, tanesi 40-50 euro
civarı (2012). Montmatre ile ilgili en iyi şey hediyelik eşya dükkanlarında
hediyeliklerin şehir merkezine oranla çok daha uygun fiyatlı olması, buradan
hediyelik alışverişinizi yapın derim…
Genel olarak Paris’te
görülmesi gereken yerleri gördük… Akşamları ne yapılır derseniz, gidilebilecek
güzel yerlerden bazıları, Quartier Latin, Saint Michel ve Malais civarları;
buralarda güzel ve her tarzdan cafeler var, biraz uğraşırsanız barları da
keşfedebilirsiniz. Yemek için kırmızı et ve şarap tercih edebilirsiniz,
unutmayın ki Fransa’da iyi pişmiş et çoğunlukla yapmıyorlar, etin tadını
alıyormuş, genelde orta ve az pişmiş tercihler var, garsondan özel olarak rica
ederseniz iyi pişmiş alabilirsiniz.
Son olarak Paris’in biraz dışına çıkıyoruz, ve çocuklar gibi şen hissedeceğimiz o yere, “Disneyland Paris”e gidiyoruz! Paris’e gelipte mutlaka yapmanız gereken bir şey varsa o da Disneyland’a gitmek derim! Kaç yaşında olursanız olun, eğer eğlenceyi seviyorsanız bu dünyayı görün! Bulunduğunuz yere en yakın RER-A durağına gidin, son durakta inin. Disneyland Paris 2 parktan oluşuyor, Walt Disney Studios Park ve Disneyland Park. İkisinde de çok eğlenceli aktiviteler var, big thrill roller coaster’ler inanılmazzz!!! Tabi her yaştan insana yönelik bir çok alternatif mevcut. Tavsiyem Studios Park erken kapandığı için önce onu dolaşmanız, bir de mutlaka “Fast-Pass”leri kullanın. Bunlar size aktivite kuyruklarından kurtulmak için fırsat veriyor, fast pass’e biletinizi okutuyorsunuz, o size aktiviteye katılacağınız saati söylüyor, size de o saat geldiğinde hiç sıra beklemeden oyuncağa binmek kalıyor! Tabi bazıları çok ileri saatlere verebiliyor, o zaman çok sıra yoksa sıraya girebilirsiniz. Çok eğleneceksiniz, çılgınca alışveriş yapmak isteyeceksiniz. Dediğim gibi çocuklar gibi şen hissedeceksiniz :)
Son olarak Paris’in biraz dışına çıkıyoruz, ve çocuklar gibi şen hissedeceğimiz o yere, “Disneyland Paris”e gidiyoruz! Paris’e gelipte mutlaka yapmanız gereken bir şey varsa o da Disneyland’a gitmek derim! Kaç yaşında olursanız olun, eğer eğlenceyi seviyorsanız bu dünyayı görün! Bulunduğunuz yere en yakın RER-A durağına gidin, son durakta inin. Disneyland Paris 2 parktan oluşuyor, Walt Disney Studios Park ve Disneyland Park. İkisinde de çok eğlenceli aktiviteler var, big thrill roller coaster’ler inanılmazzz!!! Tabi her yaştan insana yönelik bir çok alternatif mevcut. Tavsiyem Studios Park erken kapandığı için önce onu dolaşmanız, bir de mutlaka “Fast-Pass”leri kullanın. Bunlar size aktivite kuyruklarından kurtulmak için fırsat veriyor, fast pass’e biletinizi okutuyorsunuz, o size aktiviteye katılacağınız saati söylüyor, size de o saat geldiğinde hiç sıra beklemeden oyuncağa binmek kalıyor! Tabi bazıları çok ileri saatlere verebiliyor, o zaman çok sıra yoksa sıraya girebilirsiniz. Çok eğleneceksiniz, çılgınca alışveriş yapmak isteyeceksiniz. Dediğim gibi çocuklar gibi şen hissedeceksiniz :)
Veee Paris’i de bitirdik… Hakkında
söylemem gereken son birkaç şey daha var tabi:
Paris’ten Kısa Notlar:
Gezdik, tozduk, yedik, içtik… Bir turist olarak Paris’in de tadını çıkardık. Karşımıza bir aşk şehri çıkmadı belki ama, hayatımızda gördüğümüz en güzel binalar, caddelere dönük keyifli Fransız cafeleri, dünyanın en pahalı alışverişini yapabileceğiniz yerler, bir zamanlar buranın bir imparatorluk olduğunu anlatan ve adım attığınız her yerde karşınıza çıkan görkemli tarihi yapıtlar, hepsi size şık ve değerli bir şehirde olduğunuzu anlatıyor… Paris’te olmak, zengin olmak gibi bir şey :)
- Bu şehirde de trafik ışığı merhumu pek yok, insanlar yeşili beklemeden yola atlayabiliyor, araçlar dikkatli ama siz daha dikkatli olun.
- Dondurmaları gerçekten harika! Mutlaka tatmak lazım.
- Sabah kahvaltılarınızda iki alternatifiniz var; kruvasan ve panini!
- Servis oldukça yavaş! Sabırlı olun, mutlaka sonunda bir garsona sesinizi duyurabileceksiniz.
- Metro için 10’lu biletleri tercih edin, daha uygun fiyata geliyor.
- Bol yağmur alan bir şehir, yazın ortasında değilseniz mutlaka çantanızda şemsiyeniz bulunsun.
- “Fransızlar İngilizce konuşmuyor” tezi tamamen yanlış! Hiç merak etmeyin, ihtiyacınız olan hizmetleri sunan herkes sizinle hiç itiraz etmeden İngilizce konuşuyor, sadece diksiyonları biraz farklı :)
Gezdik, tozduk, yedik, içtik… Bir turist olarak Paris’in de tadını çıkardık. Karşımıza bir aşk şehri çıkmadı belki ama, hayatımızda gördüğümüz en güzel binalar, caddelere dönük keyifli Fransız cafeleri, dünyanın en pahalı alışverişini yapabileceğiniz yerler, bir zamanlar buranın bir imparatorluk olduğunu anlatan ve adım attığınız her yerde karşınıza çıkan görkemli tarihi yapıtlar, hepsi size şık ve değerli bir şehirde olduğunuzu anlatıyor… Paris’te olmak, zengin olmak gibi bir şey :)
AU REVOIR - PARIS
11.06.2012