Amsterdam’a keyifli bir arkadaş grubuyla gitmenizi öneririm
ve de her gece birinizi nöbetçi atamayı :) Çünkü doğası gereği Amsterdam’da eğlencenin dozunu kaçırma ihtimaliniz yüksek.
Çok fazla tarihi anıtlarla süslü bir şehir değil ancak kanalların böldüğü
birbirinden renkli sokaklarında yürümek bile insana büyük keyif veriyor. Bazen
gün içinde aynı yoldan beş kere geçme durumunuz olabiliyor (ki otel ve gidilecek
yerler arasında mesafeniz çok olmayacağı için bu sıklıkla başınıza gelebilir)
ama sadece yürüyerek bir şehri baştan sona dolaşabilme fırsatı paha biçilmez…
Amsterdam ile ilgili
söylemem gereken ilk ve belki de en önemli konu “Bisiklet Tehlikesi”! Şehirde
geçiş üstünlüğü bisikletlerin ve bisiklet sayısı İstanbul’daki araba sayısından
fazla olabilir! Tahmin edersiniz ki her an üstünüze yürüyen bisikletlilerle
karşılaşabiliyorsunuz burada… Sakın onlara özel ayrılmış yollarda yürümeye
kalkmayın, çekinmeden çarpabilirler, başıma gelmişliği var :)
Amsterdam’da merkez
kabul edilen meydan “Dam” adında, civarında çeşitli sokak gösterileri,
festivaller, kutlamalar yapılan, bolca cafe ile çevrelenmiş bir alan. Ayrıca
ünlü “Madame Tussaud’s” müzesi de bu meydanda bulunuyor. Tavsiyem bileti sakın
kapısından almayın, şehrin içinde bir çok noktada (özellikle Dam çevresinde)
şehirdeki aktivitelere bilet satan dükkanlar var. Oradan alırsanız
ucuza giriş öncelikli bir bilet sahibi olabilirsiniz. Amsterdam’daki Madame
Tussaud’s çok büyük değil, en fazla bir saat içinde müzeyi gezmiş ve içinde
dilediğiniz fotoğrafları çekmiş olabilirsiniz.
Dam meydanından
“Central Station”a çıkan “Damrak Street” şehrin yine en kalabalık ve popüler
sokaklarından… Bir çok cafe, hediyelik eşya dükkanları vs ile dolu.
Amsterdam’ın ünlü “Sex Müzesi” de bu yol üzerinde bulunuyor. Vaktiniz varsa ve
merak ediyorsanız çok da büyük olmayan, iki bina içine konumlanmış bu müzeyi de
dolaşabilirsiniz. Ayrıca kanal turlarından bazıları yine bu yol üzerinden
hareket ediyor. Kanal turları oldukça ucuz, ve de Amsterdam’ı keşfetmek için
oldukça keyifli, mutlaka bir tura bilet alın ve katılın derim… Bir çok şehirde bulunan “Hop on Hop Off” mantığı
burada kanal turlarında mevcut. Genelde size üç farklı rut sunuyorlar ve bu
rutlar üzerinde istediğiniz noktalarda tekneden inebiliyorsunuz. Bu arada
unutmadan Central Station’a da mutlaka uğrayın derim, çok büyük ve tarihi bir
yapı. Amsterdam’ın diğer şehirlerle olan bağlantısı bu istasyon aracılığı ile
sağlanıyor.
Şehrin bir diğer popüler meydanı “Leidseplein”. Burası yine
bar, cafe, yeme-içme yerleriyle çevrelenmiş küçük bir meydan. Burada da canlı
müzik gösterileri olabiliyor, gençlerin daha çok tercih ettikleri bir muhit.
Günün her saati oldukça kalabalık.
Leidseplein meydanından
Dam meydanına doğru yürümek için kullandığınız “Leidsestraat” keyifli bir
sokak, etrafında güzel pastaneler ve mağazalar var. Bu yol üzerinde meşhur
“Flower Market” ile de karşılaşacaksınız. Mutlaka bu küçük markete uğrayın.
Sıra sıra bir sürü çiçekçi oluyor, çok çeşitli çiçekler, tohumlar ve tabi ki
meşhur Lale soğanları satılıyor. Bir tane alıp evde dikebilirsiniz :) Ben küçük süs
kaktüsleri almıştım, bir yıldan uzun süre dayandılar :)
Gün yavaş yavaş sona erdiğinde artık yapmanız gereken “Red
Light District”e uğramak… Burası kırmızı sokak lambalarıyla aydınlatılan,
sokağa bakan küçük odaların olduğu ve her odada bir bayanın sizi içeriye çekmeye
çalıştığı, gecenin ilerleyen saatlerinde dar sokaklarda adım atamayacak duruma
geldiğiniz, cinselliğin sorunsuzca sergilendiği bir yer. Aslında bir kanalın
sağ ve solunda uzanan, bir çok küçük ve dar ara sokaklarla çevrili, etrafta bir
çok barın da yer aldığı bir alan. Amsterdam’ın en ünlü ve en eski Coffee Shop’u
Bulldog da burada birden fazla şubeye sahip.
Akşamları kalabalık olan diğer bir meydan “Rembrandt-Plein”.
Burada da bir çok cafe, bar, gece klubü bulunuyor…
Eğlencenin yanında kültürel olarak da sizi doyurabilecek bir
şehir Amsterdam… “Fashion and Museum District” adını verdikleri, isimden de
anlaşılacağı gibi yolun bir tarafında dünyaca ünlü markaların mağazalarının yer
aldığı, yüksek sosyo ekonomik gelire sahip kişilerin muhiti olan bir bölgeyi,
sağında ise çok büyük bir yeşil arazi üzerine konumlanmış Amsterdam’ın en büyük
ve eski müzesi olan “Rijksmuseum”u ziyaret edebilirsiniz. Ayrıca herkesin
albümünde yer alan “I AMSTERDAM” yazısının önünde çekilen o fotoğrafın kaynağı
da burası! :) Ben bu yazı nerede acaba diye düşünürken tam olarak müzenin önünde yer aldığını
görünce çok şaşırmıştım, nedense kendimi hep şehir merkezinde bir meydanda
olacak diye şartlandırmışım :) Ama söylemem gerekiyor ki bu insan boyundaki harfleri boş bulmak mümkün değil!
“D”nin içine sığmaya çalışan bir insan, “T”nin üstüne tırmanan bir insan, “M”
harfine sırtını vermiş bir insan… Her yerde birileri oluyor, o tam istediğiniz
fotoğrafı bir türlü yakalayamıyorsunuz :)
Müze bölgesinde ayrıca “Van Gogh Museum” ve “Stedelijk
Museum” da bulunuyor, vaktiniz varsa bu sanat müzelerini de gezebilirsiniz...
Ve Amsterdam’da en keyif aldığım aktiviteyi anlatmak
istiyorum; “Heineken Experience”… Heineken
bildiğiniz gibi Hollanda’nın en büyük bira markalarından biri. Heineken
Experience adı verilen, aslında eskiden Heineken’ın bir fabrikası olan oldukça
büyük ve eski bir binayı müze haline getirmişler. Müzeye girişinizden
çıkışınıza kadar içeride çok farklı ve eğlenceli aktivitelere dahil oluyorsunuz;
biranın tarihini öğreniyor, 5D odasında kendinizi bir arpayken buluyor ve nasıl biraya dönüştüğünüzü deneyimliyor, tamamen
ekranlarla çevrili bir odada gelmiş geçmiş tüm Heineken reklamlarından oluşan
harika bir kolajı izleyebiliyor, isterseniz barda nasıl bira konulduğunu
öğreniyor ve barmen sertifikası alıyor, biranın nasıl içilmesi gerektiğini
öğreniyor, ücretsiz ikramlardan faydalanıyor, özel bir fonla resminizi veya
videonuzu çekip mailinize gönderebiliyor, çıkışta Heineken Shop’tan dilediğiniz
ürünü alabiliyorsunuz. Kısacası Amsterdam’da gidilmesi gereken en eğlenceli yerlerden
biri diyebilirim :)
Amsterdam çok küçük bir şehir olduğu için gezmek amaçlı üç
gün ideal bir süre bence. Dolayısıyla sizi çok yormayan ama keyifle vakit
geçirebileceğiniz bir yer…
Amsterdam’dan kısa notlar:·
- Amsterdam kreplerini tatmadan dönmeyin! Sabah kahvaltısında yumurtalı krep, öğlen dondurmalı krep, akşam etli krep yiyebilirsiniz. Krebi istediğiniz formata sokabiliyorsunuz :)
- Sakın Red Light’ta fotoğraf makinanızı kullanmaya çalışmayın, kişileri rahatsız etmemek adına kesinlikle yasak!
- Gün içinde kanalların etrafında konumlanan cafelerde bir şeyler içmek çok keyifli, mutlaka kanala ayaklarını uzatarak bir şeyler yiyip içmenin tadını çıkarmalısınız!
- Amsterdam’ın en büyük doğal parkı “Vondelpark”ta yürümeyi, mümkünse sabah kahvaltısı için pastanelerden bir şeyler alıp burada çimlerin üzerine serilerek kuş ve kuğular eşliğinde yemeyi ihmal etmeyin!
- Hiç ummasanız da (açıkçası ben gidince gördüm) Amsterdam peynirleri ile de ünlü! Sokaklarda büyük peynir dükkanları var, öyle güzel ve renkli sergiliyorlar ki almadan dönemiyorsunuz, peynir severlere özellikle hatırlatmak isterim :)
- Şehir içinde tramway ve otobüs hatları da mevcut ama yürümenizi tavsiye ederim, mesafeler oldukça kısa.
- Kanallar üzerindeki apartmanların bir çoğunun yana yatmış olduğunu fark edebilirsiniz! Zeminin yıllar içinde kaymış olması nedeniyle binaların simetrisi bozuluyor ve binalar kimi zaman 10 derece kadar yana yatabiliyor, değişik bir manzara:)
- Bir de vaktiniz olursa Leidsplein yakınındaki yine bir kanal kenarında konumlanmış olan “Hard Rock Cafe”ye gidebilirsiniz, burada cafe akşamları güzel bir bar konseptine bürünüyor, Hard Rock Cafe müdavimlerine tavsiye ediyorum :)
Bazen kendinizi sınırsız özgür hissettiğiniz anlar vardır,
Amsterdam size bu anları yaşatan bir şehir… Kanalların içinde uzanan evler,
sokaklarda bisikletler, her saat sınırsızca tüketilen alkol, tütün, vs… Hayat
Amsterdam’da bir farklı akıyor :)
AFSCHEID – AMSTERDAM
02.06.2011